15 Mart 2011 Salı

YAŞAMIMIZ,YAŞADIĞIMIZI SANDIKLARIMIZ


         YAŞAM,ılık,tatlı bir rüzgardır adeta. Saçlarınızı okşar,boynunuzdan küçük bir öpücük alır, siz arkanızı dönüp onu görmek istersiniz ama çabucak yitip gidendir.

YAŞAMIMIZ  en temelde,yanlız olabilen ve kendine yeterliliğini göstermek için uğraşıp durduğumuz -doğarken -tek ama bağımlı, -ölürken- tek ama bağımsız olduğumuz anlardır.

Ne büyük bir ironidir YAŞAM. Daha başlarken ,en başta koparak ana rahminden kurtuluruz.Sonra bağlanmak için başka bir şeye. Ondan da kurtuluruz zamanla.YAŞAM ı böylece yarım kalmış iplik parçaları haline getiririz. Sonra da onları birleştirmek isteriz. Bilmeyiz ki her kopan parça tektir. Ona bağlamak istediğimiz asla uymaz. İşte bu yüzdendir ki yarım yamalaktır YAŞAMIMIZ.

YAŞAMIMIZ  hep çatışmayla geçicektir. Hem kendimizle hem herkezle. 18 yaşın 14 yaşına sinir olucak. 34.yaşın sükunetle beklicek seni. Çünki ''HAFİFÇE''yaşadığını sandığın her anın aslında kalıcı, uçup gitmeyen anılarıla dolucak.  Böyle de olmalı anılar yükümüz olmalı ve biz altında kalmalıyız. Bu dünyadan öylece uçup gitmemek için. Derin izler bırakarak.

YAŞAMDA yaptığın herşeyin bedelini ödeyeceksin.Eğer o bedeli ödeyecek gücü bulursan atacaksın adımını.Tadıcaksın acıyı,mutluluğu, karmaşayı.Sen, korkup ödenecek bedelim nedir diye soracaksın kendine, aslında çoktan ödemiş olduğun bedelden habersiz.

En çok da kendini, istemediğin durumlara sokacaksın.Ortalık durulup , geçmişi düşündüğünde, o istemediğin durumlara girme nedeninin ''KENDİN'' olduğunu öğreneceksin .Hayıflanacak, kızacaksın kendine. Ama durmayacaksın. Bir sonraki çıkmazlara yine kendini ''SEN'' götüreceksin.

Yaşadıklarından dersler çıkaracaksın.''BİR DAHA ASLA'' lar listelerin olucak. Sonra karar vermek zorunda olduğun kararlar olucak. Ama YAŞAM senin  kurallarına aldırmayacak. Hiç beklemediğin, ummadığın şeyler çıkarıcak karşına .O an '' BİR DAHA ASLA'' lar listen tüm geçerliliğini yitirecek.  ''-Karar verdiklerimiz-'' ve ''-İstediklerimiz-'' değildir aslında yaşamımız. YAŞAMI  yaşamaktır.

YAŞAMDAN ne beklediğimizi bilerek -ama zamanını bilmeden- beklediklerimiz olucak.En çok da beklediğimizin bir gün gelse de , o ilk anda beklediğimiz haliyle gelmediğini bileceğiz.

-Beklenen Gelmezmiş, Gelse de Beklenilenler Yaşanmazmış...Bunu bilerek , yine de hep beklemekmiş YAŞAM.

YAŞAMIMIZI, değiştirmek istediğimiz anlar olucak.Sevdiğimiz, ilişkide bulunduğumuz insanları da değişriteceğimiz  anlardır o anlar.Onlara verdiğimiz değer,sevgi,saygı da değişecek. Sonra da onları bırakıp, kopmalar başlayacak. Bir sonrakilere bağlanmak için.

13 Mart 2011 Pazar

NÜKLEER SAPLANTI



Tozu dumana katan bir güç.Işık,sıcaklık,hiçlik...
Her erkek, kadın, çocuk, hayvan...Her an kaza, yanlış hesaplama, hesapta olmayan doğal şartlar(deprem) ve çılgınlık sonucu kopabilecek bir kıyamet. Hayatımız ''pamuk ipliğine'' bağlı bir nükleer kılıcın gölgesinde varolmuş durumda.
Peki neden?
Kim  insanlığa ''mantıklı ''bir açıklama yapabilir ki?
Yada

Nasıl bir tehtit oluşmuş ki ''yaşam koşullarını toptan yokedecek'' bir silah üretilmeye karar verilmiştir?
Dünyada pekçok ülke nükleer başlıklı füze üretmektedir. Hepsinin geçerli ! bir açıklaması var tabiki. Onların varsa bizim neden olmasın. İşte açıklama  kesinlikle budur. İnsanın gözünde şöyle bir sahne canlanıyor.İki çocuğun oyuncak için kavga edip ondan bende istiyorum demeleri kadar komik.

O halde sorumuzu değiştirelim . Bu silaha sahip olan ilk ülkeye ''siz neye karşı geliştirdiniz''bu silahı?
Evet cevap çok açık.EGO. Öyle değil mi?

Tüm dünyaya hakim olmak hayali. Eğer bahsettiğiniz dünyada canlılar değilde kumandası elinizde olan robotlar olsaydı evet o dünyanızın efendisi siz olabilirdiniz. Ne korkunç bir saplantı.
Bu silahların yanlış insanların eline geçtiğini düşünmek dahi keyfimi kaçırmaya yetiyor. Kendilerince ''doğru''olduğunu düşünüp onu kullanmaktan çekinmeyen hasta insanlardan bahsediyorum.Ve inanın kullanırlar.
Her zaman ''her şey kontrülümüzde'' demek en büyük yanılgımız olucaktır. Japonya'nın şu anda yaşadığı panik bu endişeme uyucak en uygun örnektir sanırım. Depremin büyüklüğü ve nükleer tehlikeyi tetiklemesi.

Tüm bu planlardan,bu acımasız planlardan,habersiz,bizler tatlı planlarımızı yaparız. Kimimiz doğum günü partisi için heyecanla koşuştururuz,kimimiz''bu kaoslardan habersiz'' doğuracağımız bebeğimiz için küçük patikler,oyuncaklar alırız,kimimiz en büyük hayalimiz olan üniversite sınavı için gün sayarız...

Ve biryerlerde ,geriye doğru sayan bir bip sesinin olması ne korkunç.

12 Mart 2011 Cumartesi

DEPREM


Sanırım bugün hepiniz Japona'da meydana gelen depremden haberdarsınızdır.Büyüklüğü çok fazla.8.9 şiddetinde.Görüntüler ürkütücü ama Japon halknın tepkisi,bende hayret uyandıracak cinsten.Korkmuş ama paniklemeden hasardan en az şekilde kurtulma yollarını arayan büyük bir halk.
İnsanın aklına çok doğal olarak şu soru geliyor.Bu şiddette bir deprem içinde bulunduğumuz coğrafyada meydana gelse ne yaparız?
Endişemizin büyüklüğü, oluşacak kaos ,gelebilecek yardım ekibinin hızı,içinde yaşadığımız konutların sağlamlığına duyulan endişelerle doğru orantıda.Tehlikede olduğumuz çok açık.Peki ne yapabiliriz?Tabiki öncelikle kendimizi bu fikre alıştırmalıyız .Yani fay hattı üzerindeyiz ve her an bu büyüklükte bir depremin bizi de vurabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bir deprem çantası yapın içinde:düdük,konserve,fener,su,ilkyardım çantası ve sizin için önemli olan herhangi bir obje olsun..Tonlarca yükün altında kalabilme şansızlığınız olursa belki bir fotoğraf yada kolye orda kendinizi yanlız hissettirmeyebilir.Bu düşünceden kaçmak sadece kendinizi kandırmak olucaktır.

Doğa da değişimler olması çok normal..Yeraltında da bu değişimlerden söz etmek mümkün.Sıkıcı olan kısım bunun yeryüzüne etkisinin güçlü,yıkıcı  ve korkunç oluşu.

Bir an elektriğin,suyun,internetin ve tüm sosyal hayata yardımcı olan birimlerin (polis,itfaiye,ambulans)işlemez hale geldiğini düşündüm.Sizce ne yaparız böyle bir anda.Ekran başından, insanlara süslü ve samimi olmayan sözler söyleyen insanlar,dünyanın en zenginleri,ünlüler....Hepimizde şartlar aynı olucak.Uygar insan olabilicek miyiz ?
Medeni,kişi haklarına saygılı,önden bayanlar diyen nazik erkekler hala olucak mı?Panik anında inanın bana kendimizi tanıyamayacağız.Tüm bu ÖĞRETİLMİŞ DAVRANIŞLAR o anda önemini yitiricek....
Bunu yatağınıza uzanıp,ışığınızı kapatmadan önce düşünmenizi istiyorum.

Yine de kötü günler yaşamamak, biz insanlar için en büyük dileğim.

10 Mart 2011 Perşembe

KADINLAR GÜNÜM KUTLU OLSUN

Eminim ki pekçoğunuz kadınlar gününün önemini biliyorsunuzdur.Ben gözden kaçıran ve araştırmaya vakti olmayanlara  kısaca  yazmak isterim.
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

Böyle bir günün, bu denli korkunç bir günün ardından ilan edilmesi aslında çok üzücü.Çünki Kadınlar Günü denildiğinde sanki daha yaratıcı,daha eğlenceli şeyler yaşanacakmış gibi çağrıştırıyor.

Tarihten günümüze kadar uzun ve can yakıcı olaylar yaşanıp durmuş.Bizler sadece yaşananların tarihini ve kimlerin olaylara karıştığını ezberleriz.Sınavlarda başarılı olabilmek için.Bu bana hiç adil görünmüyor inanın.Yaşamımızı onlara borçluyuz.Yani insanlığın ilerlemesi için canlarını veren değerli insanlara..

Empati, insanları anlamanın sanırım en doğru yolu.Ölümü hemen yanlarında hissedenlerin yerine hiç koydunuz mu kendinizi? Belki de bunu hiç umursamayan insanlar içinde  yaşamlarından vazgeçen hayatlardan bahsediyorum..Barut kokusu burnunuzun direğini kıracak kadar keskindir,etrafınızda acıdan avazı çıktığı kadar bağıran gençler,orta yaşlılar..(evet bunları pekçok filmde gördük.Bir an izlemekten kaçıp oh şükürler olsun ki o dönemde değiliz dedik)AMAN TANRIM
Evet bu dünya da iz bırakmak için savaşmak gerekmiyor.Birbirimizi anlamanın ummadığımız kadar çok yolu var.Ama bizden önceki çok önceki kuşakların bu kadar şansının olmaması bana, ''şükredip yaşamıma sımsıkı sarılmam gerektiğini ve bu ana kadar hiç kolay gelinmediğini'bir kez daha hatırlattı.

Tün güzelliklere sahip olduğumuz  her günümüz kutlu olsun.
Yaşamlarını uygarlığın ilerlemesi için feda edenlere minnettarız.

9 Mart 2011 Çarşamba

Parlak Bir Yıldız Gördüm



Merhaba....
Gökyüzü bu gece alabildiğine temiz ve yıldız kaynıyor.Ve en parlağına  KUTUP YILDIZI'na  gözüm takıldı. Tüm güzelliğiyle oradaydı işte. En uzakta, en ulaşılmazda ve en görkemli haliyle. Hiç SERBEST ÇAĞRIŞIM 'la en umulmadık nesnelerden en umulmadık bağlantılar kurduğunuz oldu mu?

İşte benim hikayem, Kutup Yıldızına bakarken oluştu. Kutup Yıldızı en karanlık gecelerde insanları kurtaran, yön gösteren,  bir pusula değil midir? Ve binlerce km uzakta kimbilir nasıl hikayelere şahit olmuştur. Bu güzel yıldız bana biz kadınları anımsattı..

Kocaman gezegenimizde en karmaşık hallerimizle yaşarız.. Bu karmaşada kadınlar ,erkekler, çocuklar, hayvanlar ve bizim ürettiğimiz herşey var. Hiç dikkat ettiniz mi bilmem ama içlerinde en göz alıcı olan kadınlardır. Yüzyıllar boyunca kadınların dünyadaki olaylara etkisini hangimiz yadsıyabiliriz ki? Bazen güzel  bir kelebeğin narin kanatları gibidir gülüşü: insanın içini ısıtır, bazen de pimi çekilmeye hazır bir bomba gibidir bakışları: gözgöze gelmek istemezsin.Hayat akıp giderken bazen parlarız,bazende söneriz.İşte o bazenleri paylaşıcam sizlerle.
 Ben bu yıldızın yansımalarından bir tanesiyim. Diğer yansımaları da sayfam da görmek için sabırsızlanıyorum.
 Bu  hikaye pekçok KutupYıldızının El Kitabı olucak...